Gülsün Karamustafa’nın Türkiye’de ve uluslararası platformda bugüne kadar düzenlenen en kapsamlı sergisi Vadedilmiş Bir Sergi, SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da yer alıyor. Sanatçının Vaat Edilmiş Resimler (1998-2004) serisinden esinlenilen sergi adı, bu büyüklükte bir projenin zamanının geldiğine işaret ederken, Karamustafa’nın iki farklı sanatsal varoluş biçiminin; resimlerinin ve avangart sanat pratiğinin buluşma noktasının da altını çiziyor. Sergi, sanatçının 70’lerin sonundan günümüze kadar devam eden işlerini içeriyor. Ziyaretçinin isteğine göre hareket ettirebildiği metal sepetlere yerleştirilmiş renkli yorganlardan meydana gelen Mistik Nakliye enstalasyonu (1992, 3. İstanbul Bienali), Karamustafa’nın kariyeri boyunca uğraştığı hareketlilik (göç, zorunlu göç, yerinden edilme, kaçma, yer değiştirme) fikrinin en ikonik örneğini oluşturuyor. Bu gündelik ama anlam yüklü malzeme kullanımı, Karamustafa için, Türkiye’de özellikle kırsaldan kente göç olgusunun etkisiyle 70’lerde başlayıp 80’lerde süren yeni bir kültür oluşumunu eş zamanlı olarak yansıtan görsel bir pratiğe dönüştü. Dönemin yükselen hissiyatı arabesk alışılagelmiş şehir manzaralarını değiştirirken, Karamustafa’nın resimlerine Yeşilçam’dan baygın bakışlı kadınlar ve erkekler, boncuklu süslemeler, pazen kumaşlardaki çiçek desenleri ve gecekondu odaları yansıdı; içli şarkı sözlerinden alıntı dizeler resimlerine ad verdi. Sanatçının duvara asılı resimleri boyut kazanarak rakı bardağı ve plastik çiçek gibi objelerle bezendi; evlerin duvarlarını süsleyen, bağlamından koparılmış panter desenli İsa’lı, Meryem’li kolaj halılar yeni resimlerine dönüştü. Karamustafa için süregelen hareketlilik fikri, Türkiye’deki insan ve imge göçünün oluşturduğu melez ve renkli gerçeklikle sınırlı kalmadı; Kuryeler (1991), Vatan Doğduğun Değil, Doyduğun Yerdir (1994) ve Muhacir (2003) gibi işlerle zorunlu yer değiştirmelerin ve sınır geçmelerin kırılgan hikâyelerini görünür kıldı. Oturduğu apartmanın eski Rum sahiplerinin hikâyesinin izini süren Apartman (2012) işi, söz konusu hareket ve devinimi cisimleştirirken, aynı zamanda Karamustafa’nın işlerindeki başka bir ana hattı içinde barındırıyor: Sanatçının kişisel tarihi, Türkiye toplumsal tarihi ile iç içe geçiyor; göç olgusu kendi yaşamına dokunuyor. Ankara-İstanbul yataklı tren yolculuğundan bir anı yakalayan Güllerim Tahayyüllerim (1998), sanatçının çocukluğuna ait bir fotoğraf karesini ortak bir nostaljiye dönüştürüyor. Kişisel hatıranın toplumsal bellekle beraber örüldüğü bir diğer iş olan Sahne (1998), Karamustafa’nın aktif politik geçmişi ve 1971 darbesinden sonra tutuklanmasından yola çıkıyor. Sahne enstalasyonuna, bu sergide ilk defa gösterilecek olan hapishane dönemi resimleri (1972-1978) eşlik ediyor. Sanatçının bireysel hareketliliği, kimliğini sorgulamasına, Batı-Doğu ayırımında kendini nasıl konumladığına, işlerinin nasıl okunduğuna dair sorulara yol açarken Erken Bir Temsiliyetin Sunumu (1996) ya da Fragmanları Fragmanlamak (1999) gibi işler, hem bu soruları tekil imgeler üzerinden analiz ediyor hem de oryantalizmle kendi ilişkisini sorunsallaştırıyor. Bu sorgulamanın kaçınılmaz unsurlarından toplumsal cinsiyet konusu ise, Karamustafa’nın erken dönem işlerinden biri olan Çifte Hakikat (1987) ile geldiği dönüm noktasından itibaren Erkek Ağlamaları (2001), Otel Odası (2002) ve Terzi Dikişi (2005) ile tersyüz edilerek günümüze dek varlığını sürdürüyor. Karamustafa’nın göç, yerellik, kimlik, kültürel farklılık ve toplumsal cinsiyet gibi konuları tekrar tekrar farklı açılardan ve çeşitli mecralar üzerinden ele alması, 40 yılı aşkın sanatsal pratiğinin döngüsel özelliğine işaret ediyor. Vadedilmiş Bir Sergi, kapsamlı bir sunum olarak kronolojik bir şekilde ilerlemektense, sanatçının pratiğindeki bu sarmal hareketi taklit ederek yapısını bu döngünün üzerine kuruyor.