’Yaşarken efsane olmak!’’ işte bu cümle Primal Scream için rahatlıkla kullanılabilir. 1982 yılında Glasgow’da çılgın ve bir o kadar yetenekli Bobby Gillespie tarafından kurulan grubun son derece ilginç bir hikayesi var. Bobby’nin aynı dönemde The Jesus and Mary Chain’de baterinin başına geçmesi, grubun tüm üyelerini etkileyen önemli bir kırılma noktası yaşanmasına sebep oldu. Biraz da bu yüzden 80’leri indie-pop dünyasında varolma savaşı ile geçiren ekip, daha sonra psychedelic ve bir adım sonra da garage rock ilhamlı bir müziğe yöneldi. Ancak onları uluslararası arenada yıldızlaştıran kuşkusuz dans ve elektronik dünyaya balıklama dalmalarından sonra oldu. Mercury ödüllü Screamadelica albümleri o dönem birbirine son derece uzak olan alternatif rock ve house türleri arasında devrimci bir köprü kurmayı başardı. Grup indie hatta hard rock köklerine döndüğü Give Out But Don’t Give Up ile hayranlarını tekrar şaşırtmayı başarırken Rocks ve Jailbird o dönem MTV’nin en sık yer verdiği şarkılar arasında yer aldı. 1971 tarihli kült film Vanishing Point’e adeta yeni bir soundtrack yapmak amacı ile yarattıkları aynı adlı albüm, daha yoğun elektronik tınlayan bir müziğe yönlendiklerinin habercisi oldu. Özellikle politik sözleriyle dikkati çeken 2000 tarihli XTRMNTR, NME dergisi tarafından son 10 yılın en iyi 100 albümü arasında gösterildi. Onu izleyen Evil Heat ise, Kate Moss’un ilk kez bir vokalist olarak karşımıza çıktığı Lee Hazlewood/Nancy Sinatra klasiği Some Velvet Morning ile müzik dünyasını sarstı. 13 Mayıs’ta yayınlanan ve alternative/psychedelic bir çizgide ilerleyen rock albümü More Light, en zor beğenen eleştirmenlerden bile neredeyse tam puan almayı başardı. Albüm daha şimdiden grubun diskografisinde ikinci Screamadelica olarak kabul ediliyor.