Eğer kocanız on beş yıldır kapıdan hep aynı şekilde giriyor, hep aynı yere çantasını bırakıp klozet in kapağını on beş yıldır açık bırakıp fermuarını koridorda çekiyorsa, hele birde evliliğinizi “ Eh! artık zamanıdır… “ diyerek yapmışsanız emin olun sizde ziyan ve zebil (!) olmuş kadınlar kulübüne üyesiniz. Aslında Songül, hepimiz kadar cesur, ama hepimiz kadar ürkek. O en az bizim kadar gerçekçiyken, Merzifon saat kulesinin dibinde romantik bir buluşma hayal edecek kadar da ayakları yerden kesik. Doğal olarak aşksız bir hayatı yaşanmış saymayan Songül, savrulduğu Brezilya dizilerinden, bizi yazmaya çalıştığı romanın kıyılarında dolaştırıp, kara mizah bir kahkaha tufanına götürüyor. Onun kendini aşma serüveni aslında yaşadığımız toplumun kendini aşma serüveninden de çok da farklı değil. Bu nedenle Songül hayatına bizim için komik bir pencere açarken, aşk romanında “Genç ve güzel kadın kırılan gururunu ve onurunu bir kenara bırakıp İspanyadan Merzifon a uzanan çileli dans hayatını düşündü. Hayal ettiklerini hatırladı ve kendi kendine dedi ki. “Artık ben iyi ve muhteşem sevgililer hayal etmeyeceğim. Çünkü bu hayaller sonra hayalete dönüşüyor“ demeyi de ihmal etmiyor.